Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi arasındaki en önemli geçiş noktalarından biri olan Göksun, tarih öncesi devirlerden itibaren insan topluluklarının yaşam alanı olmuştur. Bölgedeki kaya mezarları ve tarih öncesine ait bulgular Göksun’un, Maraş tarihi ve kültürü potasında ilerlediğini göstermektedir. Asurlar ve Genç Hitit Döneminin tesirlerinin rahatlıkla gözlemlenebildiği Göksun’un bilinen tarihinin M.Ö 1200’lü yıllara kadar ulaştığı söylenebilir.
Coğrafi konumu nedeniyle, Anadolu’nun güneyden kuzeye doğru iç bölgeler ile bağlantıyı sağlayan askeri, ticaret ve göç yollarının üzerinde kurulmuş olması, Göksun’u insan toplulukları için cazibe merkezi haline getirmiştir.
Verimli arazileri ve ikliminin tarım ve hayvancılığa uygun olması bölgenin yerleşim merkezi olarak seçilmesinde etkili olmuştur. İnsanların yerleşim alanı kurmada temel aldıkları en önemli faktörlerden biri olan su bakımından da oldukça zengin olan Göksun’da, ilk siyasi teşekkül Mama Kralığı olmuştur. Mama Krallığı’ndan günümüze pek bir şey kalmasa da sonraki Asur Koloni Çağı ve Genç Hitit Dönemi ile ilgili tarihi kalıntılar bulunmaktadır. Özellikle Aksu ve Hançer dereleri arasındaki coğrafyada bu gün Kırıkkilise, Kazandere, Hacıkodal, Büyük Çamurlu, Küçük Çamurlu, Büyükkutu, Küçükkutu ve Değirmendere yerleşim alanlarında yapılan arkeolojik çalışmalarda Hitit dönemiyle ilgili çok sayıda höyük, kaya mezarı, tapınak ve sunak gibi arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır. Hititlerden sonra da Göksun, önemli bir merkez olma özelliğini sürdürmüştür. Göksun’dan başlayıp Elbistan’a kadar uzanan geniş düzlüklerde yapılan tarım ve hayvancılık bölgenin başka bölgelerden göç almasına neden olmuştur. Göksun, Kapadokya Satraplığı, Selefkoslar, Romalılar ve Bizans döneminde de canlılığını korumuştur. Bu döneme ait sunaklar, kilise ve tapınak kalıntıları, kale, amfi tiyatro, kaya mezarları, kaya evleri, höyük, hamam ve sivil mimariye dair kalıntılar Göksun’un tarihi ve kültürüne dair kıymetli bilgiler vermektedir.
Roma ve Bizans kaynaklarında Cocusus ya da Cocussos (Kokussos) olarak bilinen Göksun, Ermeniler tarafından da Kokson, Cosor gibi isimlerle adlandırılmıştır. Doğu Roma toprakları içerisinde kalan Göksun, Bizans döneminde de önemli bir yerleşim merkezi olma özelliğini korumuştur. Türkleri Anadolu’dan atmak ve Kudüs’ü Müslümanlardan geri almak için başlatılan Haçlı Seferlerinin geçiş güzergâhı olarak kullanılan Göksun, Bizans’ın Anadolu’da siyasi ve askeri gücünün zayıfladığı bir dönemde Malatya’dan Tarsus’a kadar uzanan bölgenin Ermenilerin kontrolüne geçmesi ile kurulan Ermeni Prensliğine bağlanmıştır.
Müslüman Araplar döneminde Göksun’a kadar seferler yapılmıştır. Hz. Ömer döneminde ve daha sonraki Emeviler ve Abbasiler döneminde İslam orduları Göksun ve çevresini fethetmek için seferler düzenlediyse de pek başarılı olamamışlardır.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli komutanlarından Emir Buldacı tarafından Ermeni Prensliği üzerine yapılan seferler neticesinde Elbistan ve Maraş çevresi Türklerin eline geçmiştir. Emir Buldacı’nın seferleri sonrasında Göksun Türk hâkimiyetine girse de I. Haçlı Seferi sırasından Anadolu Selçuklu Devleti bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır. On bir yıl kadar süren Selçuklu hâkimiyetinden sonra tekrar elden çıkan Göksun, Ermenilerin kontrolü altına girmiştir. I. Haçlı Seferi sırasında bölgeden geçen Haçlı ordusu 3 gün kadar Göksun’da kalıp temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra sarp yollardan geçmek şartıyla yollarına devam etmiş, ağır zayiatlar vererek Maraş’a oradan da Antakya’ya doğru seferlerini sürdürmüşlerdir.
Göksun kısa bir dönem Haçlı idaresinde kalmakla birlikte tekrar Ermeni Prensliği’nin idaresine girmiştir. Moğolların Anadolu’yu istilasıyla birlikte Göksun’unda durumu değişmiştir. Moğollar ile Elbistan ovasında çetin bir savaşa tutuşan Memluk Sultanı Baybars, Moğolları yenilgiye uğratarak bölgeyi ele geçirmiştir. Bölgedeki Ermeni Prensliği’nin hakimiyetine son veren Sultan Baybars, Memluk topraklarına kattığı Elbistan, Göksun ve Maraş bölgelerine Türkmen boylarını yerleştirmiştir. Göksun ve çevresindeki Ermenilerin büyük bir bölümünü esir alıp Suriye ve Mısır’a doğru götürmüş ve yerlerine Türkmenleri yerleştirerek Göksun’u Türkmen boylarına yeni yurt yapmıştır.
Memlukların Halep valiliğine bağlı olarak yaşayan Maraş ve Elbistan bölgesindeki Türkmen boyları, 1337 yılında Memlukların teşvikiyle Karaca Bey tarafından Elbistan’da kurulan Dulkadiroğulları Beyliğine bağlanmıştır. Karaca Bey, İlhanlıların Anadolu’da güçlerinin yitirmesinin fırsata çevirerek Maraş, Elbistan ve Göksun çevresinde kesin bir hâkimiyet kurmuştur. Dulkadiroğulları Beyliği’nin kuruluşundan (1337) tarih sahnesinden çekildiği 1515 yılına kadar geçen 178 yıllık sürede Göksun, Dulkadiroğullarının en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Bu süre içerisinde Dulkadiroğulları-Memluk, Dulkadiroğulları-Safevi ve Dulkadiroğulları-Osmanlı arasındaki mücadelelerde Göksun ve çevresi mücadele alanı olmuştur. Özellikle Dulkadiroğulları beylerinin rakip devletlere karşı yaptıkları savunma savaşlarında, arazinin savunmaya uygunluğu nedeniyle Göksun’da bulunan Turnadağı’nı tercih etmeleri, bölgenin sıklıkla savaş alanı olmasına neden olmuştur.
Safeviler ve Memluklar ile olan mücadelelerinde Dulkadiroğulları Beyliği’nin tutumundan rahatsızlık duyan Osmanlı Devleti, Dulkadiroğulları ile akrabalık yoluyla kurmaya çalıştığı siyasi ittifakın tam manasıyla gerçekleşmemesinden rahatsız olmuştur. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han, Şah İsmail ile olan mücadelesi sırasında dedesi Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey’in kendisine yardımcı olmamasından memnun olmamıştır. Şah İsmail üzerine çıktığı Çaldıran Seferi sırasında, ordusunun geçiş güzergahında Dulkadiroğulları askerlerinin yağma girişiminde bulunmasından dolayı Tebriz dönüşü Elbistan üzerine yürüme kararı almıştır. Bu konuda en büyük desteği yine bir Dulkadiroğlu şehzadesi olan Şehsuvaroğlu Ali Bey’den görmüş ve Sinan Paşa komutasındaki ordusunu Elbistan’a göndermiştir. Dulkadiroğlu Beyi Allaüddevle Bozkurt Bey, Şehsuvaroğlu Ali Bey ve Sinan Paşa’nın idare ettiği Osmanlı ordusu ile Ördekli Ovası’nda yaptığı savaşı kaybedince Göksun’daki Turnadağı’na çekilip savunma savaşı yapmak istediyse de başarılı olamamıştır. Turndağı eteklerinde yapılan nihai savaşta yenilen Alaüddevle Bozkurt Bey, akrabaları ve değerli adamlarıyla birlikte Osmanlı ordusuna esir düşmüştür. Yavuz Sultan Selim’in emriyle Alaüddevle Bozkurt Bey, oğulları ve adamlarının başları kesilerek Mısır’a gönderilmiştir. Bu tarihten itibaren Maraş, Elbistan ve Göksun Şehsuvaroğlu Ali Bey idaresinde yarı bağımsız bir beylik halinde Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde doğuya sefer düzenleneceği gerekçesiyle Tokat Artova’ya davet edilen Şehsuvaroğlu Ali Bey ve oğulları, Ferhat Paşa tarafından ortadan kaldırılarak Dulkadiroğulları Beyliği’ne kesin olarak son verilmiştir.
Dulkadiroğulları Beyliği’nin ortadan kaldırılmasından sonra Göksun’da Osmanlı hâkimiyeti kurulmuştur. Osmanlı Devleti döneminde Maraş’ın idari durumuna bağlı olarak merkezi yönetimle münasebetlerini sürdüren Göksun, Türkler ile birlikte Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bir merkez konumunda olmuştur. 19. asrın sonlarında ve 20. asrın başlarında bölgedeki Ermenilerin, Zeytun (Süleymanlı) Ermenileri ile birlikte hareket etmeleri nedeniyle huzursuzluklar baş gösterse de bölge halkı isyancılara fırsat vermemiş, isyanları bastırmak suretiyle devletinin yanında yer almıştır.
Maraş Sancağı’nın kurulmasından sonra bir dönem Elbistan’a bağlı bir nahiye olan Ahsendere sınırları içerisinde kalan Göksun, tarihi kayıtlardaki bilgilere göre kısa bir süre Andırın nahiyesine bağlanmıştır. 16. yüzyılın başlarından 1907 yılına kadar nahiye olarak yapılandırılan Göksun, 21 Kasım 1907 tarihinde Sultan II. Abdülhamid’in iradesiyle kaza (ilçe) olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasının ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümleri gerekçe gösterilerek Maraş ve çevresi önce İngilizler daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Maraş halkının Fransızlara ve Ermenilere karşı başlattıkları kurtuluş mücadelesinde Göksun halkı, tüm imkânlarıyla Maraş’ın düşman işgalinden kurtulmasına katkıda bulunmuşlardır. Milli Mücadele döneminin en önemli kahramanlarından biri olan Aslan Bey, Maraş’ın düşman işgalinden kurtarılması için mücadele etmiştir. Hem Aslan Bey hem de Göksun halkı milli mücadele döneminde gösterdikleri kahramanlıkla adlarını tarihin altın sayfalarına yazdırmışlardır.